Prepositions of Place

Prepositions of Place

Over / Above / On Top Of / On


“Over” edatı da “on” gibi üstünde anlamına gelir. Fakat “on” ve “on the top of” kullandığımız da bir yüzeye temas olması gerekir. “over” edatı ise temas olmaksızın bir nesnenin üst tarafını kasteder.

Bu ayrımı örnekler üzerinden inceleyelim.

· The books are on the table. (Kitaplar masanın üstünde.)

Yukarıdaki örnekte kitaplar masaya temas etmektedir.

· The picture of Atatürk is over the board. (Atatürk resmi tahtanın üstünde.)

Yukarıdaki örnekte resim ile tahta arasında temas yoktur. Tahtanın yukarısı kastedilmektedir.

· The cat is sleeping on the bed. (Kedi yatağın üstünde uyuyor.)
· There is air-conditioning over the window. (Pencerenin üstünde klima var.)
· I put my new books on the top of shelves. (Yeni kitaplarımı rafların en üstüne koydum.)
· There is cloud over the western part of the country. (Ülkenin batı kesiminde bulut var.)

Above ( üstünde )


Bir yerin üst tarafında veya yukarısında olan şeylere atıfta bulunmak için above kullanıyoruz, over değil:

· I have built a house above the lake.
  (Gölün yukarısında / yukarı tarafında bir ev inşa ettim.)
· They live in the apartment above us.
  (They live in the apartment above us.)
· She is carrying a big tray above his head.
  (Başının üstünde büyük bir tepsi taşıyor.)

Seviye olarak bir yükseklikten basederken above kullanırız.

· The temperature is five degrees above zero.
  (Sıcaklık sıfırın beş derece üzerindedir.)
· The boy is well above average in intelligence.
  (Çocuk zeka ortalamasının çok üzerindedir.)
· These days the weather is above normal temperature.
  (Bugünlerde hava normal sıcaklığın üzerindedir.)

Üstte tutmak, daha fazla değer vermek ; 

· Language has elevated humans above the other creatures.
  (Dil, insanları diğer canlıların üzerine çıkardı.)

Kuzeyinde; 

· The Black Sea is above the southern region of Turkey.
  (Karadeniz, Türkiye'nin güney bölgesinin kuzeyine düşer.)

Over’ aşağıdaki örneklerde belirtilen şekillerde farklı anlamlarda kullanılabilir..

· We have enough food to tide ourselves over the weekend. (Bu cümlede ‘during’ anlamında kullanılmıştır.) (Kendimizi bir hafta sonu boyunca idare edecek kadar yiyecek var.)

· The stadium has been fitted with seating for over eighty thousand spectators. (Bu cümlede ‘more than’ anlamında kullanılmıştır.) (Stadyum seksen binin üzerinde seyirci için oturma yeri ile donatılmıştır.)

· According to official statistics, when the pandemic was over, the disease killed more than 5 million people. (Bu cümlede ‘Finished anlamında kullanılmıştır.’) (Resmi istatistiklere göre, pandemi bittiğinde, hastalık 5 milyondan fazla insanı öldürdü.) 

‘Above’ ve ‘over’ yapılarını karşılaştırın.

· Electricity cables stretch over the fields.(‘across’ anlamı varsa sadece ‘over’ kullanılabilir.) 
  (Elektrik kabloları tarlalardan geçiyordu.)

· His flat is over / above the shop .(‘Higher than’ anlamı varsa iki yapıda kullanılabilir.) 
  (Apartmanı mağazanın daha üstünde/daha yukarısındadır.)

· She had a white sheet over her head, so I didn't see the face. (‘Covering’ anlamı varsa sadece ‘over’ kullanılır.) (Başında beyaz bir sayfa vardı, bu yüzden yüzünü görmedim. )

· Temperatures are above average for the time of year. (‘Measurement’ ifade edildiğinde sadece ‘above’ kullanılır.) (Hava sıcaklıklar yılın ortalamasının üzerindedir.)

· The ceremony was transmitted live by satellite to over fifty countries. (‘Ages, speed’ gbi ifadelerde ‘more than’ anlamı var ise sadece ‘over’ kullanılır.) (Tören uydu ile elliden fazla ülkeye canlı olarak iletildi.)

“on” ve “on top of” arasındaki fark

Genellikle, bir yüzeye bir şey koymak için normalde “on” kullanırız:

· The keys are on the table.

Bir yüzeyin farklı katlarındaki en üst yüzeyini ima etmek istiyorsak “on top of” kullanırız.

· The keys are on top of the refrigerator.
  (Anahtarlar buzdolabının üst tarfında.)
· A skin of butter has formed on the top of the milk.
  (Sütün üstünde bir tereyağı tabakası oluştu.)

Under / Below / Underneath / Beneath

Under: altında

Bir nesne diğeriyle kaplandığında “under” kullanılır. 

· There is a book under the table.
  (Masanın altında bir kitap var.)
· My socks are under the bed.
  (Çoraplarım yatağın altında.)
· You can’t buy alcohol if you’re under 18.
  (18 yaşından küçükseniz alkol alamazsınız.)

Below: altında

Seviye olarak altında, daha aşağıda anlamlarında kullanılır.

· The earth lay beneath a blanket of snow.
  (Yeryüzü kardan bir battaniyenin altında kalmıştı.)
· You must not write anything below the red line.
  (Kırmızı çizginin altına hiçbir şey yazmamalısınız.)

Underneath: altında

bir şeyin altında, başka bir şey tarafından kapatılırken veya gizlenirken kullanılır

· My mother left the key underneath the mat.
  (Annem, paspasın altına anahtarı bıraktı.)
· This jacket’s too small for me to wear a jumper underneath.
  (Bu ceket altına bir kazak giymem için çok küçük.)

Beneath: altında

Aşağısında, altında, bir şeyden daha alt veya aşağı durumda anlamlarında kullanılır.

· She enjoyed the feel of grass beneath her feet.
  (Ayaklarının altında çim hissinden keyif aldı.)
· He has a soft heart beneath that cold exterior.
  (O soğuk dış görünüşünün altında yumuşak bir kalbi var.)

Underneath ve beneath edatları “under” and “below.” edetlarından daha resmi bir ifade biçimidir.


Behind / In Front Of

Bu iki kelim biribilerinin karşıttır.

in front of: önünde

· There is a fountain in front of our house.
  (Evimizin önünde bir çeşme var.)
· Ahmet is sitting in front of Ayşe.
  (Ahmet, Ayşe’nin önünde oturuyor.)
· I am waiting in front of the cinema.
  (Ben sinemanın önünde bekliyorum.)

behind: arkasında

· There is a man behind the door.
  (Kapının arkasında bir adam var.)
· The children are hiding behind the tree.
  (Çocuklar ağacın arkasında saklanıyorlar.)
· There is a supermarket behind the school.
  (Okulun arkasında bir süpermarket var.) 

In the back of / at the back of (-nın /nun arkadında)


Bir boşluğun arka kısmını tanımlamak için “in the back of” diyebiliriz: 

· I came across an old letter in the back of the drawer. 
  (Çekmecenin arkasında eski bir mektupla karşılaştım.) 
· When I last saw him, he was sitting in the back of a police car with handcuffs on. 
  (Onu en son gördüğümde, elleri kelepçeli bir polis arabasının arkasında oturuyordu.) 
· Jonas and Gabriel like to sit in the back of the classroom so that the teacher can’t see them.         (Öğretmenin onları görmemesi için, Jonas ve Gabriel sınıfın arkasında oturmayı severler.) 

In back of: bir yerin, yada bir şeyin arkasında anlamına gelir

· The trash is kept in back of the store. (Dışarıda, dükkanın arkasında.)
· The trash is kept at the back of the store. (İçeride, ön taraftan uzakta.)
  (The trash is usually kept at the back of the store.)
· He built a small garage in back of the house.
  (Evin arkasına küçük bir garaj yaptı.)

At the back of: bir şeyin içinde bir şeye iliştirlimiş ve arkasında anlamına gelir.

· We found an empty table at the back of the restaurant.
  (Restoranın arka tarafında boş bir masa bulduk.)

Between / Beside / Next To / Among

Beside ve next to aynı, ama beside biraz daha resmi. Günlük İngilizcede genellikle "next to" deriz. Between, nesnenin diğer iki şeyin ortasında olduğu anlamına gelir. Amaong, nesnenin birden fazla şeylerin arasında olduğunu belirtir.

between......and.......: arasında

· There is a grocery between the post office and pharmacy.
  (Postane ve eczanenin arasında bakkal var.)
· The cat is between the sofa and armchair.
  (Kedi koltuk ve kanepenin arasında.)
· The dustbin is between the door and table.
  (Çöp kutusu kapı ve masanın arasında.) 

Between’ eğer sayı veya isim verilmişse ikiden fazla ögeden oluşan gruplar için de kullanılabilir.

· The prices for traveling between five cities in Colorado by bus are given in the website.
  (Kolorado daki beş şehir arasında otobüsle yapılan seyahat fiyetları web sitesinde yayınlandı.)
· The charity money was equally divided between six families.
  (Yardım parası altı aile arasında eşit şekilde bölüşüldü/paylaşıldı.)
· There are no border controls between France, Belgium and Germany.
  (Fransa, Belçika ve Almanya arasında sınır kontrolü yoktur.)

next to: yanında, bitişiğinde 

· There is a bakery next to the pharmacy.(Eczanenin yanında bir fırın var.)
· The armchair is next to the sofa.(Koltuk kanepenin yanında.)
· Mehmet is sitting next to Ali. (Mehmet Ali’nin yanında oturuyor.)


Near / Close To / By

Bu kelimelerin hepsi aynı anlama gelir. Üçünün de anlamı “yakın, yakınında” Bunları karıştırmamaya dikkat edin. Sadece "close" kelimesi "to"alır.

Near:

· My house is near / by / close to the school.
  (Evim okulun yakınında.)
· Is there a bank near here?
  (Buraya yakın bir banka var mı?)
· I am near / close to / by the hospital.
  (Ben hastanenin yakınındayım.)

Nearby

Yakında, civarında, yakın bir mesafede anlamlarında kullanılır.

· The ball is nearby the box.
  (Top kutunun yakınındadır.)

“Nearby” doğrudan nesne olmadan kullanılır. Genellikle bir cümle veya cümlenin sonunda kullanılır.

· There’s a box with a ball nearby.
  (Yakında bir top bulunan bir kutu var.)

In / Inside / Within

in: içinde

· There is some water in the glass. 
  (Bardağın içinde biraz su var.)
· The children are playing in the garden. 
  (Çocuklar bahçenin içinde oynuyorlar.)
· My mom is in the kitchen. 
  (Annem mutfağın içinde / Annem mutfakta.)

Inside: içle ilgili birkaç anlamda kullanılabilir

1. İçerisinde
Most of a insect's organs are inside its abdomen.
(Böceklerin organlarının çoğu karınların içindedir.)

2. İç kısmında ya da bir parçası;
There is a gift inside the package.
(Paketin içerisinde bir hediye var.)

3. İçinde doğru;
I'd better get back inside the house. Outside is rather cold.
(Evin içine girsem iyi olacak. Dışarısı oldukça soğuk.)

“in” ve inside” çoğu durumda aynı anlama gelir:

· The mouse is in the box.= The mouse is inside the box.

Within ( -de , -da )

Within edatı “sınırları içinde” anlamına gelir - ve bu durumda sınırlar fiziksel değildir. Zaman veya mesafe sınırları veya anlamayla ilgili bir sınırlama olabilirler:

1. İç kısımlarda, içinde;
We grew up within our family circle.
(Ailemizin çevresinde yetiştik.)
Company matters should stay within the company.
(Şirket meseleleri şirket içinde kalmalıdır.)

2. Zaman ya da mekan olarak belli sınırlar içinde;
Our school is within ten minutes' walk of my house.
(Bizim okul eve on dakikalık yürüyüş mesafesindedir.)
I live within 200 meters of the station.
(Ben istasyona 200 metre mesafede yaşıyorum.)

3. Belli limitler içerisinde, daha fazla değil;
She was living within her income.
(Kendi geliri ile yaşıyordu (daha fazla harcamıyordu).)
He can run 100 meters within twelve seconds.
(100 metreyi on iki saniyede koşabilir.)

Out / Outside

Out daha çok bir yerden dışa doğru bir harekete gönderim yapar.

· The dog came out the kennel.
  (Köpek kulübeden çıktı.)
· The boss is out. He'll be back in the afternoon.
  (Patron dışarıda. Öğleden sonra dönecek.)

Outside konum anlamına gelir. Bu durumda, “out” kullanamayız.

· The dog is outside the kennel.
  (Köpek kulübenin dışındadır.)
· The boss is outside his office. He'll be back in a moment.
  (Patron ofisinin dışında. Birazdan dönecek.)
· He was waiting me outside the cafe.
  (Beni kafenin dışında bekliyordu.)

Except: –nın / -nun haricinde, dışında

· The office is open every day except Sundays.
  (Ofis pazar günleri hariç her gün açıktır.)
· I can give up anything in the world except you.
  (Senin dışında dünyada her şeyi bırakabilirim.)

About

Genel olarak cümledeki içeriğe göre hakkında, aşağı yukarı veya yaklaşık olarak anlamlarını verir.

1. Bir şeyin komşuluğunda, etrafında;
· She explored the rivers and streams about the estate.
  (Arazinin etrafındaki nehirleri ve dereleri keşfetti.)

2. İlgili olarak, hakkında ;

· I watched a program about health care.
  (Sağlık hizmeti ile ilgili bir program izledim.)

3. Bir eylem ya da süreç içerisinde iken;

· While you're about it, please copy these papers for me.
  (İşle uğraşıyorken lütfen bu kağıtların da benim için fotokopisini çek.)

4. Yapılan işin aşağı yukarı zaman ve miktarını belirlerken;

· Follow this path for about 100 metres, and it's on your right.
  (Bu yolu yaklaşık 100 metre takip edin ve sağınızda.)

Without ( -siz, -sız )

1. -siz, -sız. Bir şeye sahip olmama durumu;

· Don't go out without an umbrella. It is raining.
  (Şemsiyesiz dışarı çıkma. Yağmur yağıyor.)
· My mother can't read without glasses.
  (Annem gözlüksüz okuyamaz.)

2. Bir şeyin eksikliği durumu, bir şey olmaksızın;

· People can't live without air.
  (İnsanlar hava olmadan yaşayamazlar.)
· The man left the restaurant without paying the bill.
  (Adam hesabı ödemeden restorandan ayrıldı.)

Against ( -e karşı )

1. ‘Against’ fikir ve görüşlerden bahsederken karşı, zıt anlamlarında da kullanılabilir.

· She fought against racism all her life
  (Tüm hayatı boyunca ırkçılığa karşı savaştı.)
· Some teenagers were swimming against the stream in the river.
  (Bazı gençler nehirdeki akıntıya karşı yüzüyordu.)
· Some people have protested against the death penalty for some time.
  (Bazı insanlar, bazı zamanlar ölüm cezasına karşı protesto yaparlar.)

2. Bir şeye değecek şekilde;

· He hurt his head by striking against a wall.
  (Duvara çarparak başını incitti.)

3. Bir şeye karşı savunma olarak;

· The laboratory was well insulated against all outside noise.
  (Laboratuvar tüm dış gürültülere karşı iyi izole edilmiştir.)

4. Bir şeyin beklentisi sonucu, bir şeye hazırlık olarak;

· Buying a house will be a prevention against inflation.
  (Bir ev satın almak enflasyona karşı bir önleme olacaktır.)

Of

Kullanıldığımız iki isim arasında of koyarak genellikle sahiplik ilişkisi olan bir isim tamlaması yaparız. Türkçeye '-ın, -in, -un, -ün' şeklinde çevrilir. Büyük bir nesnenin küçük parçasını bir isim tamlamasında kullandığımızda, küçük nesne ile büyük nesne arasında of getirilip isim tamlaması yapar.

Türkey = Türkiye bütün ve büyük parça. Capital = başkent küçük parçası

= The capital of Turkey (Türkiyenin başkenti)

· the walls of the room (Odanın duvarları)
· the handle of the door. (Kapının kolu)
· mane of a lion (Bir aslanın yelesi)

“ of “ her zaman ( nin, nın ) anlamı vermeyebilir. Bazen isim tamlaması yapar. Ama bu ifadeler genel anlam içerirler. İsimlerin iyelik hallerinden farklıdırlar. Bu yüzden bu iki kategoriyi birbiri ile kıyaslamaya kalkışmayın. Aşağıda bu tip kullanımlara örnekler verilmiştir.

· The threat of war (Savaş tehlikesi)
· School of Medicine (Tıp fakültesi)
· College of Science (Fen Fakültesi)
· The winds of war (Savaş rüzgarları
· The day of reckoning (Kıyamet günü)

Like

Bir edat olarak kullanılabilir, bir şeyin başka bir şeye benzer olduğunu ifade eder.

· She looks like my friend Mona. 
  (O, arkadaşım Mona'ya benziyor.)
· She sings like a bird. 
  (Kuş gibi şarkı söylüyor.)

As

“As” edat olarak da kullanılabilir. İsimlerle kullanılarak “olarak” anlamı oluşur.

· I used to work as a teacher.
  (Eskiden öğretmen olarak çalışıyordum.)
· He's younger than his friends, but they treat him as an equal.
  (Arkadaşlarından daha genç ama ona eşit olarak davranıyorlar.)

“Like” her tür isimle kullanılır.

· She's like an angel.
  (O, bir melek gibidir.)
· He always behaves like a true gentleman.
  (Her zaman gerçek bir beyefendi gibi davranır.)


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski