Adverb Clause of Conditionals

Adverb  Clause of Conditionals

If: eğer, şayet –se / -sa
If genel olarak koşul belirten cümlelerle kullanılan bir bağlaçtır, ancak koşul cümlelerinin yapıları ve seçilen tensler, hangi amaçla kullanıldığına göre farklılık gösterebilir.

If you freeze water, it becomes a solid.
(Suyu dondurursanız, katı hale gelir.)
You should consult a doctor if the symptoms get worse.
(Belirtiler kötüleşirse doktora başvurmalısınız.)
If you are determined to reach your goal, you’ll eventually achieve it.
(Hedefinize ulaşmaya kararlıysanız, nihayetinde hedefe ulaşacaksınız.)
If I could speak english very well, I would look for a job in foreign companies.
(Çok iyi ingilizce konuşabilseydim, yabancı şirketlerde bir iş ararım.)
They’d have got the job done quicker if they’d had more people working on it.
(Üzerinde daha fazla kişi çalışsaydı, işi daha çabuk yaparlardı.)

Unless: ...mezse; ...medikçe, ...madıkça
“Unless” ile başlayan Koşul Cümlecikleri daima olumlu şekilde kurulur, fakat olumsuz bir anlam taşır: bu yüzden “if …… not” anlamında kullanılabilir, ancak daha çok tehdit ve uyarı içerir.

You won’t have your sweets unless you finish your dry bean soup.
(Kuru fasulye çorbanızı bitirmedikçe tatlılarınız olmaz.)
Unless you get out of the room, I will send for the police.
(Odadan çıkmazsanız, polise haber vereceğim.)
The metro will be running normally unless there is a strike.
(Bir grev olmadıkça metro normal olarak çalışacaktır.)

 

Ancak, sözünü ettiğimiz durumun ana nedenini oluşturacak olan bir olumsuzluğa gönderim yaptığımız tümcelerde “unless” kullanılmaz.

Joshua's wife will be very upset if he doesn't come back tomorrow.
(.......unless he comes back tomorrow)

In case / Just in case: diye; mesin diye
Her ne kadar sözlük anlamı “if” ise de, “in case / just in case” bir önlem, bir amaç gösteren yan Cümleciklerde kullandır.

“if” ile “in case” arasındaki ayırımı belirtmek için iki örnek cümle alalım:

I will take some food if I get hungry during the journey
(Seyahat esnasında acıkırsam biraz yiyecek alacağım.)

l will take some food in case I get hungry during the journey
(Seyahat esnasında acıkırım diye biraz yiyecek alacağım.)

Yukarıdaki birinci cümle bir Koşul Cümlesidir: yani konuşan kişi acıkırsa biraz yiyecek alacak; aksi durumda alınmayacaktır. İkinci cümlede ise yiyeceğin alınması konuşan kişinin acıkıp acıkmasına bağlı değildir; yani acıksa da acıkmasa da önlem olarak bir amaç için alınacaktır.

I want to leave now just in case the bus comes early.
(Otobüs erken gelir diye şimdi ayrılmak istiyorum.)
I will bring an extra battery just in case we need a spare one.
(Yedeğine ihtiyacımız olur diye fazladan bir pil getireceğim.)

In case of + a noun: …..dığında; ...ise ……. durumunda
In case fire breaking out, we will let them know.
(Yangın çıkma durumunda, onlara haber vereceğiz.)
In case of Tom's father death, Tom will go to London to take over the firm.
(Tom'un babasının ölümü durumunda Tom, şirketi devralmak için Londra'ya gidecek.)

Provided (that) / Providing (that): ....ise
You can go out provided (that) you promise to come back before midnight.
(Gece yarısından önce geri geleceğine söz verirsen, dışarı çıkabilirsin)
Providing that you leave now, you'll reach the station before the airport shuttle leaves.
(Eğer şimdi ayrılırsanız, havaalanı servisi kalkmadan istasyona ulaşacaksınız.)

Supposing (that): varsayalım, diyelim ki
Daha çok Type 2 ve Type 3 cümlelerinde kullanılır, varsayım belirtir.
What would you do supposing (that) you couldn't speak English fluently?
(İngilizce konuşamadığını varsayalım, ne yapardın?)
Suppose that there were no doctors, dentists or any medical facility, what would the Earth look like? (Diyelim ki doktor, diş hekimi veya herhangi bir tıbbi tesis yoktu, Dünya neye benzeyecekti?)

On condition (that): ...koşuluyla
I shall go on condition (that) you come with me.
(Ben, senin benimle gelmen koşuluyla giderim.)
I will give the poor man some money, on condition (that) he buys food with it.
(Fakir adama, onunla yiyecek alıması şartıyla biraz para vereceğim.)

As (So) long as: ...dığı sürece; ...dığı takdirde; ...ise
As long as you keep the book clean, I shall give it to you for a couple of days.
(Kitabı temiz tutuğun sürece / tutman koşuluyla, onu sana bir kaç günlüğüne vereceğim.)
You will have a holiday tomorrow as / so long as you work hard today.
(Bugün çok çalıştığın takdirde yarın tatile çıkacaksın.)
So long as you fulfill your obligations, nobody would object to your membership.
(Yükümlülüklerinizi yerine getirdiğiniz sürece, hiç kimse üyeliğinize itiraz etmez.)

Even if (though): ..... sa bile
We shall be late even if we go by taxi.
(Taksi tutsak bile gecikeceğiz.)
You are always in my heart even though you are far away.
(Uzakta olsan bile her zaman kalbimdesin.)
I wouldn't have understood it even if I had read it twice.
(İki kere okumuş olsam bile anlamayacaktım.)

In the event (that): durumunda, olduğu takdirde; ...ise,
In the event that my father goes to Istanbul, we shall stay in a large hotel.
(Babamın İstanbul'a gitmesi durumunda büyük bir otelde kalacağız.)
In the event (that) war had broken out, we would have gone to Paris.
(Savaşın patlak vermesi durumu gerçekleşseydi, Paris'e gidecektik.)

In the event of: olduğu takdirde; ...ise
In the event of my death, I shall leave all my fortune to you.
(Öldüğüm takdirde, tüm servetimi sana bırakacağım.)
In the event of the machine not operating correctly, an error code will appear.
(Makinenin düzgün çalışmaması durumunda bir hata kodu görünecektir.)

Only if: ancak …….koşuluyla
A student is allowed to leave the room only if a teacher has given permission.
(Ancak bir öğretmen izin verirse, bir öğrencinin odadan ayrılmasına izin verilir.)

Only if” cümlenin başında kullanılırsa, temel cümle devrik olur

Only if she takes exercise regularly, can she keep fit.
(Ancak düzenli egzersiz yaparsa formda kalabilir.)
Only if he swear in the court that he hasn’t seen the robbers, will we believe him.
(Ancak mahkemede soyguncuları görmemiş olduğu yeminini ederse, ona inanacağız.)

If only'de aynen 'wish' gibi varsayımsal, gerçek olmayan, teorik anlamlarda kullanılır. Present anlam için past simple, past anlam için past perfect ve future anlam içinde would + fill kullanırız. If only + cümle tek başına kullanılabileceği gibi bir ana cümlecik ilavesiyle de kullanılabilir.

If only + Cümle

If only you wouldn't complain about everything.
(Keşke her şeyden şikayet etmezsen.)
If only I hadn't bought that house. It's ruined.
(Keşke o evi satın almasaydım. Mahvoldu.)

If only + yan cümle, ana cümle

If only I had Tim's telephone number, I could consult him for advice.
(Keşke Tim'in telefon numarası bende olsaydı, tavsiye için ona danışabilirdim.)
If only somebody had explained the situation to me, I wouldn't have behaved in such a manner.
(Keşke durumu bana sadece biri açıklasaydı, bu şekilde davranmazdım.)

When vs If: ise; ...dığı zaman
“When” ile ifade edilen cümlede eylemin meydana gelmesi olasılığı ile “if” ile karşılaştırıldığında daha yüksektir.

When you open the safe, you will see a small black box.
(Kasayı açtığınızda küçük bir kara kutu göreceksiniz.)
If you open the safe, you will see a small black box.
(Kasayı açarsanız, küçük bir kara kutu göreceksiniz.)

You will use this pen when your father goes out of the house.
(Bu kalemi baban evden çıktığında kullanacaksın.)
You will use this pen if your father goes out of the house.
(Baban evden çıkarsa bu kalemi kullanacaksın.)

If ever: kazara; ...ise
If ever this ship sinks, we shall all drown.
(Kazara bu gemi batarsa hepimiz boğulacağız.)
If ever you swim in this dangerous river, be extremely careful.
(Eğer olurda bu tehlikeli nehirde yüzersen çok dikkatli ol.)

While: ...dığı sürece
You can't save any money while you are so extravagant.
(Bu kadar savurganken hiç para biriktiremezsin.)
You can't learn English while you are so careless.
(Bu kadar dikkatsizken İngilizce öğrenemezsin.)

What if : -ise … ne olur
What if aslında what will happen ifadesinin kısaltılmış biçimidir diyebiliriz.
Wat if we fail?= What will happen if we fail?
What if we had lost our way?=What would have happened if we had lost our way?
What if you lost all your money? =What would happen if you lost all your money?
What if we are burgled while we are on holiday, who is going to take care of everything?

Whether ……. or not:
Whether you are young or (you are) old, you can still enjoy sports.
(Genç de olsanız yaşlı da olsanız, yine de sporun tadını çıkarabilirsiniz.)
The races will take place whether there is a storm or it is a fine day.
(Yarışlar, ister fırtına olsun ister güzel bir gün olsun, gerçekleşecek.)
We will have to pay the same fare whether we go by bus or (we go) by train.
(İster otobüsle, ister trenle gitsek, aynı ücreti ödemek zorunda kalacağız.)
I understand Spanish whether people speak slowly or fast.
(İspanyolcayı, insanlar yavaşta konuşsa hızlıda konuşsa anlıyorum.)

J

Bu bağlaçlardan, as long as, so long as ve what if herhangi bir şekilde that ile izlenmez, diğerlerinde, given that hariç, that kullanımı zorunlu değildir. Kimi zaman kullanılabileceği gibi kimi zamanda devre dışı bırakılabilir.

Assuming (that): -varsayalım
Assuming that you pay the installments properly, nothing will go wrong.
(Taksitleri doğru ödediğinizi varsayarsak, hiçbir şey ters gitmez.)

Given (that): -mesi göz önünde bulundurulursa / -dikkate alınırsa
Given that they were all inexperienced, the outcome was incredible.
(Hepsinin deneyimsiz olduğu düşünülürse, sonuç inanılmazdı.)

Imagine (that): -hayal et / bir düşün
Imagine that all humans could fly, wouldn't that be chaotic?
(Tüm insanların uçabileceğini hayal edin, bu karman çorman olmaz mıydı?)

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski