Prepositions of Movement

Prepositions of Movement

At: –e / –a
Bazı fiillerden sonra, bir eylemin hedefini göstermek için kullanırız. Türkçe’ deki –e / –a anlamına gelir. At bir eylemin doğrudan birine ya da bir şeye yönelik yapıldığını ifade etmek için kullanılır;

· One of the protesters threw some eggs to the minister.
  (Protestoculardan biri bakana yumurta attı.)
· You are always shouting at the children?
  (Çocuklara her zaman bağırıyorsun.)
· I could see a man staring at me intently.
  (Bana dikkatle bakan bir adam görebiliyordum.)

At bir duygunun ya da tepkinin belirli nedenini ifade etmek için kullanılır;

· Audiences still laugh at her jokes.
  (Seyirciler hala onun şakalarına gülüyor.)
· We were rather surprised at the news.
  (Haberler bizi oldukça şaşırtmıştı.)

J

Arrive fiili, village, town, city, country gibi bir yerleşim merkezine varmak anlamındaysa in; station, school, work, meeting gibi bir noktaya ya da aktiviteye varmak anlamındaysa at ile kullanılır

arrive in London                 arrive at the hotel
arrive in France                   arrive at the party

· I arrived at my destination rather early.
  (Hedefime oldukça erkenden vardım.)
· We arrived in Ankara at dawn.
  (Ankara’ya şafak vaktinde vardık.)

To: –e / –a
Hareket veya yön edatlarının en yaygın olanıdır. Bulunduğumuz noktadan gidilecek yöne bir hareketi göstermek için “to” edatını kullanırız. Bu edat da Türkçe’ deki –e / –a anlamına gelir.

· He sent a letter to me to explain the situation.
  (O, durumu açıklamak için bana bir mektup gönderdi.)
· Born in 1945 in Germany, he moved to Brazil at the age of six.
  (O 1945 yılında Almanya’da doğdu, 6 yaşındayken Brezilya’ya taşındı. )

J

Go, get, fly, drive gibi fiiller yönelme bildiren edat "to" ile kullanılır.

· He is going to Ankara today.
  (Bugün Ankara’ya gidiyor.)
· When I got to work, I found everybody in a deep silence.
  (İşe gittiğimde herkesi derin bir sessizlik içerisinde buldum.)

Bu fiiller, home, abroad, here ve there ile kullanıldığında edat almaz.

· ( When will you come here again?)
  (Buraya tekrar ne zaman geleceksin?)
· (I've heard that you're going abroad next week.)
  (Gelecek hafta yurt dışına gideceğini duydum.)
· When I got / arrived / went / came home, I was really tired.
  (Eve vardığımda gerçekten yorgundum.)

"Varmak, ulaşmak' anlamında reach fiili edat almadan kullanılır.

· When I reached the hotel, I went straight to bed.
  (Otele vardığımda doğruca yatağa gittim.)

Against: -e doğru, -e karşı
Bir şeye temas halinde dayamak, dayanmak anlamını verir. Ayrıca karşısında, anlamında da kullanılabilir.

· I saw the blind old man leaning against the wall:
  (Yaşlı kör adamı duvara yaslanmışken gördüm.)
· Every council member voted against the proposal.
  (Her meclis üyesi teklife karşı oy kullandı.)
· He struggled to swim against the flow of the stream.
  (Derenin akışına karşı yüzmek için mücadele etti.)

Along: boyunca
Bir noktadan diğerine, .. boyunca anlamında kullanılır.,

· We went for a walk along the beach at twilight.
  (Alacakaranlıkta sahil boyunca bir yürüyüşe gittik.)
· This street runs along the seafront.
  (Bu cadde sahil boyunca uzanır.)
· Tall, luxuriant plants grew along the river bank.
  (Nehir kıyısı boyunca uzun, bereketli bitkiler yetişti.)
· Mrs. Klein was hurrying along the path towards us.
  (Bayan Klein bize doğru patika boyunca aceleyle geliyordu.)

Away from: - den uzakta, uzağa
· Can you go away from your hometown?
  (Memleketinden uzağa gidebilir misin?)
· His first instinct was to run away from danger.
  (İlk içgüdüsü tehlikeden kaçmaktı.)
· The mother pulled the child away from the fire just in time.
  (Anne çocuğu tam zamanında ateşten çekti.)

Back (to): -e / -a geri
Bu edat, fiile daha önce bulunduğunuz bir konuma geri dönme, geriye dönme anlamları katar.

· When he retired, he moved back to his hometown.
  (Emekli olduğunda memleketine geri döndü.)
· He walked back to the store to buy bread.
  (Ekmek almak için dükkana geri döndü.)
· The little boy hurried back to the pathway, and then ran to his mother.
  (Küçük çocuk acele yoluna döndü ve sonra annesine koştu.

Beyond: ötede, ilerisinde anlamlarında
· You should never live beyond your income.
  (Asla gelirinizin ötesinde yaşamamalısınız.)
· We passed the hotel and drove a bit beyond to see the ocean.
  (Otel geçip ve okyanusu görmek için biraz daha ileriye sürdük.)
· His behaviour was completely beyond my comprehension.
  (Davranışı tamamen kavramamın ötesindeydi.)

Across: bir uçtan diğer uca, bir taraftan diğer tarafa anlamında
· Drug traffickers operate across national boundaries
  (Uyuşturucu kaçakçıları ulusal sınırlar ötesinde faaliyet göstermektedir.)
· The police put a barrier across the road to stop the traffic.
  (Polis, trafiği durdurmak için yolun karşısına bir engel koydu.)
· They had to swim across the river at midnight.
  (Gece yarısı nehirden karşıya yüzmek zorunda kaldılar.)

Into: -e /-a doğru (bir şeyin içine doğru anlamında)

· He hammered the nails into the wall.
  (Çiviyi duvara çaktı.)
· We went into the shop on the corner.
  (Köşedeki dükkana girdik.)
· We jumped into the car and made a dash for the ferry.
  (Arabaya atlayıp feribota yetişmek için hızla çıktık.)

J

Bazen “into” yerine “in” kullanılabilir.
· come in / into the house (eve girmek)
· Throw it in / into the bin. (çop kutusuna atmak)

Bazı fiillerden sonra, fiziksel temasla sonuçlanan hareket için “into” kullanıyoruz:
· crash into tree (ağaca çarpmak)
· run into a wall (duvara toslamak)
· walk into a lamppost (elektrik direğine çarpmak)

Onto: -nın, nun üstüne üzerine. 
Bir düzlemin veya nesnenin üzerine doğru olan bir hareketi ifade eder.

· A little milk dribbled onto the floor.
  (Yere biraz süt damladı.)
· We can get onto the bus here.
  (Buradan otobüse binebiliriz.)
· My little cat jumped up onto my shoulder.
  (Küçük kedim omzuma atladı.)
· I slipped as I stepped onto the platform.
  (Platforma basarken kaydım.)

From: –ten, -den anlamını verir. 
Bulunan bir noktadan, başka bir noktaya hareketi belirtir.

· The wind shifted from east to north.
  (Rüzgar doğudan kuzeye değişti.)
· They crossed from one side of London to the other.
  (Londra'nın bir tarafından diğer tarafına geçtiler.)
· Bees pollinate the plants by carrying the pollen from one flower to another.
  (Arılar poleni bir çiçekten diğerine taşıyarak bitkileri tozlaştırır.)
· The landlord evicted them from their flat for not paying the rent.
  (Ev sahibi, kirayı ödemediği için onları evlerinden tahliye etti. )

Out of:–nın dışına doğru, dışarı çıkma anlamı verir. 
İçeriden dışa doğru bir hareketi ifade eder.

· They fished the boat out of the water.
  (Tekneyi sudan çekip çıkardılar.)
· When the bell rang, the children rushed out of school.
  (Zil çaldığında çocuklar okuldan aceleyle çıktılar.)
· The cattle got out of the field through an opening in the fence.
  (Sığır çitin içindeki bir açıklıktan tarladan çıktı.)

Off: aşağıya, öteye gitme, ayrılma, sapa, uzağında, uzakta, kopmuş, ayrılmış, sökülmüş, kıyıdan açıkta, düşme, ayrılma, çalışmama anlamları verir.

· I fell off my bike yesterday hence the bruises.
  (Dün bisikletimden düştüm, çürükler bu yüzden.)
· You will see a village off the main road
  (Ana yoldan uzakta bir köy göreceksin.)
· The teacher warned the students off the thin ice.
  (Öğretmen öğrencileri ince buzdan uzak durmaları konusunda uyardı.)

From ........to: Bir yerden öbür yere, yada bir zamandan bir zamana kadar anlamlarını verir.

· She will drive from Adana to İstanbul.
  (Adana'dan İstanbula' a arabayla gidecek.)
· We usually work hard from 9 to 12.
  (Genellikle saat 9 dan 12 ye kadar yoğun çalışırız.)
· Her emotions ranged from anger to guilt in a few seconds.
  (Duyguları birkaç saniye içinde öfke ile suçluluk arasında değişiyordu.)

Round / Around: çevresinde, etrafında, köşede anlamına gelir.

· Shall we go for a walk around the park?
  (Parkta yürüyüşe çıkalım mı?)
· You must drive around the city center to reach the cinema.
  (Sinemaya ulaşmak için şehir merkezinin etrafında sürmelisiniz.)
· The earth revolves both around the sun and on its own axis.
  (Dünya hem güneşin etrafında hem de kendi ekseninde döner.)

Up: Eylemin, yukarı doğru hareketini ifade eder.

· The group started to climb up the mountain this morning.
  (Grup bu sabah dağa doğru tırmanmaya başladı.)
· Can you help me lift that box up onto the shelf?
  (O kutuyu rafa kaldırmama yardım eder misin?)
· He got off his bike and walked up the hill.
  (Bisikletinden inip tepeye doğru çıktı.)

Up to: -e,-a doğru / kadar, birine veya bir şeye doğru

· The cheetah can attain speeds of up to 97 kph.
  (Çita saate 97 km hıza kadar ulaşabilir.)
· The teacher came up to me to ask a question.
  (Öğretmen soru sormak için bana doğru geldi.)
· Their working day can last anything up to 15 hours.
  (Çalışma günleri 15 saate kadar sürebilir.)
· He hired a car and drove up to his home town.
  (Bir araba kiraladı ve memleketine doğru sürdü.)

Down: -den / dan aşağı doğru. Eylemin aşağı doğru hareketini belirtir.

· I ran down the stairs as fast as I could.
  (Merdivenlerden aşağıya doğru olabildiğince hızlı koştum.)
· We watched the sun go down at the sunset.
  (Gün batımında güneşin batışını izledik.)
· She nearly fell down by stumbling over my stretched leg.
  (Neredeyse uzattığım bacağımın üzerine tökezleyerek düşecekti.)

By / Past: -den ötede / öteye, bir taraftan diğerine, geçen, geçince veya geçtiğinde anlamalarında kullanılır.

· You will pass by some ancient buildings during your excursion.
  (Geziniz sırasında bazı eski binalardan geçeceksiniz.)
· We heard loud music as the van drove past the street.
  (Caddeden geçen kamyonun yüksek sesli müziğini işittik.)
· I walked past a few cafes on my way to the hotel.
  (Yolumun üzerinde ki otele bir kaç kafeyi geçtikten sonra vardım.)

Through: bir şeyin içinden geçerek anlamında çevirilere ‘-den, -dan anlamı verebilir, kapalı bir alanda hareket göstermek için kullanılır.

· You must turn on your lights when passing through the tunnel.
  (Tünelden geçerken ışıklarınızı açmalısınız.)
· She walks through the park on her way to work.
  (İşe giderken parktadan yürüyerek geçiyor.)
· Maria couldn't get the new refrigerator through the door.
  (Maria yeni buzdolabını kapıdan geçiremedi.)

Through: aracılığıyla, yoluyla, vasıtasıyla anlamlarında kullanılabilir.

· Infections can also enter the body through cuts in the skin.
  (Enfeksiyonlar derideki kesikler vasıtasıyla vücuda girebilir.)
· Certain characteristics can be developed through selective breeding.
  (Belirli vasıflar / nitelikler seçici üreme yoluyla geliştirilebilir.)

Throughout: boyunca, baştanbaşa, her yer(in)de, her tarafı / tarafta, baştan sona kadar, bütün bir alanı kaplama anlamı verir.

· He showed remarkable endurance throughout his illness.
  (Hastalığı boyunca olağanüstü bir dayanıklılık gösterdi.)
· They searched throughout the house to find some clues about the incident.
  (Olayla ilgili bazı ipuçları bulmak için evi baştan sona kadar aradılar.)
· Throughout history the achievements of women have been largely ignored.
  (Tarih boyunca kadınların başarıları büyük ölçüde göz ardı edilmiştir.)

Toward[s]: -e / a doğru. 
Daha doğru veya özel bir yönü veya hareketi belirtmek için “toward” kullanırız.

· I could see a car's headlights coming towards me.
  (Arabanın farlarının bana doğru geldiğini görebiliyordum.)
· The mugger was holding a gun and walking towards me.
  (Soyguncu elinde silahla bana doğru yürüyordu.)
· Everyone turned towards me after I made that remark.
  (O sözü söyledikten sonra herkes bana karşı oldu.)

Over: -nın / -nun üzerinden
Bir şey boyunca yukarı ve ileri yönde; bir yerden diğerine; daha yüksek bir yere veya bu yerden daha yüksek bir yere olan hareketi belirtir. Türkçeye -nın / nun üzerine gibi çevrilebilir.

· The farmers distributed seeds over the field.
  (Çiftçiler tarlaya tohum serpiştirdiler.)
· The quick brown fox jumps over a lazy dog.
  (Hızlı kahverengi tilki tembel bir köpeğin üzerinden atlar.)
· If you want to see the palace, you have to cross over the bridge.
  (Eğer sarayı görmek istiyorsan köprünün üzerinden geçmelisin.)
· She sprinkled sugar over the strawberries to make it sweeter.
  (Daha tatlı hale getirmek için çileklerin üzerine şeker serpiştirdi.)
· The dog jumped over the fence into the garden.
  (Köpek çitin üzerinden bahçeye atladı.)

Opposite: -e / -a karşı (facing) (karşısında anlamını verir.)

· We don't have any choice, only run in opposite directions.
  (Sadece zıt yönlere kaçmaktan başka seçeneğimiz yok. )
· The result was quite opposite to what we had expected.
  (Sonuç beklediğimizin tamamen zıttı oldu.)
· He couldn't keep his eyes off the girl sitting opposite him.
  (Karşısında oturan kızın gözlerini alamadı.)

J

Opposite yerine American İngilizce’sinde across from kullanılır.

· There's a small restaurant opposite/across from our house.
  (Evimizin karşısında küçük bir restoran var.)

Edatlarla ilgili bazı önemli noktalar:

Birinin hala yatmakta olduğunu ifade etmek için in bed kullanılır. Ancak yatağın üzerindeki bir nesneyi on (the) bed biçiminde ifade edebiliriz.

 · It's already past 10 o'clock but he is still in bed. 
  (Saat 10’u zaten geçmiş ama hala yatakda. )
· Don't put your jeans on my bed.
  (Pantolonlarını yatağımın üzerine koyma.)

"Denizde olmak, yüzmek..." anlamlarında in the sea, "denizde yolculukta olmak' anlamında ise at sea kullanılır.

· I like swimming in the sea rather than in a pool.
  (Bu denizde yüzmekden ziyade havuzda yüzmek gibi.)
· The sailors were bored, because they had been at sea for months.
  (Denizciler sıkılmıştı. Çünkü aylardır denizdeydiler.)

"Nehirde yüzmek' anlamında in the river kullanılır. Ancak nehirdeki sandal, gemi, vb. taşıtlann durumunu ve bir nehir üzerine kurulmuş yerleşim merkezinin konumunu on the river biçiminde ifade edebiliriz.

· There were a few boats on the river.
  (Nehir üzerinde bir kaç tekne vardı.)
· It is not safe to swim in this river because of the currents.
  (Nehirde yüzmek akıntılardan dolayı güvenli değildir.)
· He visited relatives at their summer house on the river.
  (Akrabaları nehirdeki yazlık evlerinde ziyaret etti.)

Ayrı ayrı iki nesnenin birbirlerinin önünde/ardasında olduğunu in front of / behind ile ifade ederiz. Ancak aynı zemin üzerinde önde/arkada derken at the front / at the back kullanılır. Örneğin sınıfın önünde (ön tarafında) demek için at the front of the classroom, sınıfın arkasında (arka tarafında] demek için ise at the back of the classroom ifadelerini kullanmamız gerekir.

· We were sitting at the front of the cinema when she came. 
  (O geldiğinde, biz sinemanın önünde oturuyorduk.)
· Some students prefer to sit at the back of the classroom.
  (Bazı öğrenciler sınıfın arka sıralarında oturmayı tercih ederler.)

Ancak, gazetenin ön sayfasında / arka sayfasında derken on the front / on the back page of the newspaper; ön sırada/arka sırada derken In the front row/in the back row kullanılır. Taxi/car için, (arabanın içinde) önde/arkada derken In the front/In the back of the car/taxi; diğer taşıtlar içinse on the front/on the back of the bus,. kullanılır.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski