CONNECTORS and TRANSITION WORDS
In contrast: aksine
Yet / Still: ancak, yine de
But: ama
However: bununla beraber, bununla birlikte
Nevertheless: bununla beraber, yine de
Nonetheless: bununla beraber, her şeye rağmen
On the other hand: diğer taraftan
On the contrary: aksine
By contrast: aksine
Else: aksi takdirde, yoksa
For one thing or another: bir taraftan / diğer taraftan
Otherwise: aksi takdirde
Or (else): veya / yoksa
Just the same: yinede, buna rağmen
For all that: yinede, buna rağmen
Even so: yinede, buna rağmen
In spite of this: buna rağmen
We have to win the next game, or else we will be eliminated from the group.
(Bir sonraki oyunu kazanmak zorundayız, yoksa gruptan eleniriz.)
John speaks Japanease very well; in addition, he knows a lot about their traditions.
(John Japoncayı çok iyi konuşur, ilaveten, onların gelenekleri hakkında çok şey bilir.)
(Alışverişe gitmek istemiyorum. Üstelik param yok.)
He has earned the respect of farmers everywhere. Furthermore, they know they can trust him.
(Her yerde çiftçilerin saygısını kazandı. Ayrıca ona güvenebileceklerini biliyorlar.)
We have welcomed our guests. Furthermore, we sent them back their home at our expenses.
(Misafirlerimizi ağırladık. Ayrıca, masrafı üstlenerek onları evlerine geri gönderdik.)
“Transitions” yada “connectors” dediğimiz kelimeler iki cümleyi bağlayan, ve bir düşünceden diğer bir düşünceye geçişi sağlayan sözcüklerdir. Kendi içlerinde alt gruplara ayrılabilirler.
CONTRAST (ZITLIK)
In contrast: aksine
Yet / Still: ancak, yine de
But: ama
However: bununla beraber, bununla birlikte
Nevertheless: bununla beraber, yine de
Nonetheless: bununla beraber, her şeye rağmen
On the other hand: diğer taraftan
On the contrary: aksine
By contrast: aksine
Else: aksi takdirde, yoksa
For one thing or another: bir taraftan / diğer taraftan
Otherwise: aksi takdirde
Or (else): veya / yoksa
Just the same: yinede, buna rağmen
For all that: yinede, buna rağmen
Even so: yinede, buna rağmen
In spite of this: buna rağmen
We have to win the next game, or else we will be eliminated from the group.
(Bir sonraki oyunu kazanmak zorundayız, yoksa gruptan eleniriz.)
Last Sunday, we were ready to receive company. However, noone showed up
(Geçen Pazar misafir ağırlamaya hazırdık (istekliydik). Ancak, kimse gözükmedi. )
The job wasn’t very interesting, but on the other hand it was well-paid.
(İş pek ilginç değildi ama diğer taraftan/öte yandan parası iyiydi.)
I was expecting him to be a great man, yet he amounted to nothing.
(Onun büyük bir adam olmasını bekliyordum halbuki o hiçbirşey olmadı.)
It is a difficult race. Nevertheless, about 500 runners participate every year.
(Zor bir yarış. Bununla birlikte/yine de/buna rağmen her yıl yaklaşık 500 atlet (bu yarışa) katılır.)
Crashes are rare, but even so, there should be stricker safety regulations.
(Kazalar nadiren oluyor ama yine de/buna rağmen daha sıkı güvenlik kurallarının olması lazım.)
I hadn’t seen her for 20 years. Still, I recognized her immediately when I saw her.
(Onu 20 yıl görmemiştim. Yine de/buna rağmen/bununla birlikte onu görünce hemen tanıdım.)
My grandfather is 80 years old. In spite of this, he leads an active life.
(Büyükbabam 80 yaşında. Buna rağmen aktif bir yaşam sürüyor.)
REFUTATION (AKSİNİ SÖYLEME, TERSİ, ÇÜRÜTME)
On the contrary: aksine, tam tersine
(Partinin berbat olduğunu düşünüyorsun. Aksine/Tam tersine her dakikasından zevk aldım.)
He didn’t obey the traffic rule; as a result, he was fined by the police.
(Trafik kurallarına uymadı, bu yüzdende polis tarafından cezalandırıldı.)
The hurricane will reach the island this evening. Meanwhile, residents are being evacuated.
(Kasırga bu akşam adaya ulaşacak. Bu arada, ada sakinleri tahliye ediliyor.)
(Geçen Pazar misafir ağırlamaya hazırdık (istekliydik). Ancak, kimse gözükmedi. )
The job wasn’t very interesting, but on the other hand it was well-paid.
(İş pek ilginç değildi ama diğer taraftan/öte yandan parası iyiydi.)
I was expecting him to be a great man, yet he amounted to nothing.
(Onun büyük bir adam olmasını bekliyordum halbuki o hiçbirşey olmadı.)
It is a difficult race. Nevertheless, about 500 runners participate every year.
(Zor bir yarış. Bununla birlikte/yine de/buna rağmen her yıl yaklaşık 500 atlet (bu yarışa) katılır.)
Crashes are rare, but even so, there should be stricker safety regulations.
(Kazalar nadiren oluyor ama yine de/buna rağmen daha sıkı güvenlik kurallarının olması lazım.)
I hadn’t seen her for 20 years. Still, I recognized her immediately when I saw her.
(Onu 20 yıl görmemiştim. Yine de/buna rağmen/bununla birlikte onu görünce hemen tanıdım.)
My grandfather is 80 years old. In spite of this, he leads an active life.
(Büyükbabam 80 yaşında. Buna rağmen aktif bir yaşam sürüyor.)
REFUTATION (AKSİNİ SÖYLEME, TERSİ, ÇÜRÜTME)
On the contrary: aksine, tam tersine
(Partinin berbat olduğunu düşünüyorsun. Aksine/Tam tersine her dakikasından zevk aldım.)
REASON AND RESULT (SEBEP VE SONUÇ)
As a consequence: sonuç olarak
Accordingly: dayanarak, dolayısı ile
Consequently: sonuç olarak
Hence: bu nedenle, bundan dolayı
As a result: sonuç olarak
So: bu nedenle, bu bakımdan, böylece
That's why: bu nedenle
Therefore: bu nedenle
Thus: böylece
For: için
Thereby: yüzünden, dolayı
Accordingly: dayanarak, dolayısı ile
Consequently: sonuç olarak
Hence: bu nedenle, bundan dolayı
As a result: sonuç olarak
So: bu nedenle, bu bakımdan, böylece
That's why: bu nedenle
Therefore: bu nedenle
Thus: böylece
For: için
Thereby: yüzünden, dolayı
He didn’t obey the traffic rule; as a result, he was fined by the police.
(Trafik kurallarına uymadı, bu yüzdende polis tarafından cezalandırıldı.)
It was very foggy yesterday, for that reason, the flight was delayed until next morning.
(Dün hava sisliydi, bu yüzdende uçuş bir sonraki güne tehir edildi.)
They’ve increased the number of staff and consequently the service is better.
(Personel sayısını artırdılar ve bunun sonucu olarak servis düzeldi.)
This is a binding contract. Therefore, we recommend that you review it with a lawyer.
(Bu, bağlayıcı bir sözleşme. Bu yüzden, bunu bir avukatla incelemenizi öneririz.)
There is a hospital in our neighbourhood. Therefore, we refrain from making noise.
(Personel sayısını artırdılar ve bunun sonucu olarak servis düzeldi.)
This is a binding contract. Therefore, we recommend that you review it with a lawyer.
(Bu, bağlayıcı bir sözleşme. Bu yüzden, bunu bir avukatla incelemenizi öneririz.)
There is a hospital in our neighbourhood. Therefore, we refrain from making noise.
(Semtimizde bir hastane var. Bu nedenle, gürültü yapmaktan kaçınıyoruz.)
SEQUENCE (SIKLIK)
SEQUENCE (SIKLIK)
Meanwhile: aynı zamanda, bu arada
Finally: en sonunda
Firstly: ilk olarak
Then: bu halde, derken, sonuç olarak
To begin with: başlayacak olursak
Lastly: son olarak
In the first place: ilk başta
Above all: her şeyden önce
After all: her şeyden sonra
Finally: en sonunda
Firstly: ilk olarak
Then: bu halde, derken, sonuç olarak
To begin with: başlayacak olursak
Lastly: son olarak
In the first place: ilk başta
Above all: her şeyden önce
After all: her şeyden sonra
The hurricane will reach the island this evening. Meanwhile, residents are being evacuated.
(Kasırga bu akşam adaya ulaşacak. Bu arada, ada sakinleri tahliye ediliyor.)
There are several reasons why I don’t want to buy this car. Firstly, it looks awful. Secondly, it is unreliable. Above all, İt is expensive.
(Bu arabayı almak istemeyişimin pek çok nedeni var. Birincisi, görüntüsü kötü. İkincisi, sağlam değil. Herşeyden önce, birde pahalı.)
Well, to begin with, our room was far too small.
(Bu arabayı almak istemeyişimin pek çok nedeni var. Birincisi, görüntüsü kötü. İkincisi, sağlam değil. Herşeyden önce, birde pahalı.)
Well, to begin with, our room was far too small.
(Şey, öncelikle/birincisi/her şeyden önce/bir kere, odamız küçücüktü.)
REINFORCEMENT(VURGULAMA / PEKİŞTİRME)
REINFORCEMENT(VURGULAMA / PEKİŞTİRME)
Also: dahi, hem de, keza
In addition: ayrıca, ek olarak, ilaveten
Besides: yanı sıra, bundan başka
Furthermore: dahası
Moreover: dahası
Additionally: ayrıca, ilaveten
In addition: ayrıca, ek olarak, ilaveten
Besides: yanı sıra, bundan başka
Furthermore: dahası
Moreover: dahası
Additionally: ayrıca, ilaveten
John speaks Japanease very well; in addition, he knows a lot about their traditions.
(John Japoncayı çok iyi konuşur, ilaveten, onların gelenekleri hakkında çok şey bilir.)
The house you want to buy is very old. Also, it is far from the city.
(Satın almak istediğin ev çok eski, Ayrıca, şehirdende uzak.)
I don’t want to go shopping. Besides, I haven’t got any money.(Satın almak istediğin ev çok eski, Ayrıca, şehirdende uzak.)
(Alışverişe gitmek istemiyorum. Üstelik param yok.)
He has earned the respect of farmers everywhere. Furthermore, they know they can trust him.
(Her yerde çiftçilerin saygısını kazandı. Ayrıca ona güvenebileceklerini biliyorlar.)
We have welcomed our guests. Furthermore, we sent them back their home at our expenses.
(Misafirlerimizi ağırladık. Ayrıca, masrafı üstlenerek onları evlerine geri gönderdik.)
EXEMPLIFICATON (ÖRNEKLENDİRME)
Such: as gibi
Like: aynı biçimde
For example: örneğin, mesela
For instance: örneğin, mesela
In particular: özellikle
And so on / forth: ve dahası
To illustrate: örneklemek gerekiyorsa
Like: aynı biçimde
For example: örneğin, mesela
For instance: örneğin, mesela
In particular: özellikle
And so on / forth: ve dahası
To illustrate: örneklemek gerekiyorsa
Women generally live longer than men. For example/for instance, in the USA life expectancy for women is 75, while it is 73 for men.
(Genellikle kadınlar erkeklerden uzun yaşar. Örneğin/mesela, ABD’de erkekler için ortalama ömür 73 iken kadınlar için 75’tir.)
Floods can be highly destructive. To illustrate, the flood which occurred in Germany in 1962 devastated particularly the city of Hamburg, killing 315 people.
(Seller son derece yıkıcı olabilmektedirler. Örneğin/mesela/örneklemek gerekirse, 1962’de Almanya’da meydana gelen sel, özellikle Hamburg kentini mahvetmiş ve 315 kişinin ölümüne neden olmuştur.)
(Genellikle kadınlar erkeklerden uzun yaşar. Örneğin/mesela, ABD’de erkekler için ortalama ömür 73 iken kadınlar için 75’tir.)
Floods can be highly destructive. To illustrate, the flood which occurred in Germany in 1962 devastated particularly the city of Hamburg, killing 315 people.
(Seller son derece yıkıcı olabilmektedirler. Örneğin/mesela/örneklemek gerekirse, 1962’de Almanya’da meydana gelen sel, özellikle Hamburg kentini mahvetmiş ve 315 kişinin ölümüne neden olmuştur.)